Dışişleri Bakanı Hakan Fifan, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) Dışişleri Bakanları düzeyindeki İcra Komitesi Toplantısı’na katılarak konuşma yaptı.
Bakan Fidan konuşmasında şu ifadelere yer verdi;
“Gazze'de yaşananlar her türlü uluslararası hukukun ve bizi insan yapan tüm erdemlerin ağır bir ihlalidir. Evet, 7 Ekim'de Gazze'den yapılan saldırılar daha önce benzeri görülmemiş nitelikteydi. Ve evet, sivil can kayıplarını tereddütsüz bir şekilde kınadık.
Ancak İsrail zaten işgali derinleştiriyor ve sahadaki istikrarsızlığı arttırıyordu. Batı Şeria ve Kudüs'te Mescid-i Aksa'nın kutsiyetine yönelik provokasyonlar, yerleşimci terörü ve Gazze'ye yönelik insanlık dışı abluka uyarı ve çağrılarımıza rağmen devam etti.
‘2 MİLYON İNSAN TOPLU CEZALANDIRILIYOR’
İsrail'in askeri müdahalesi, Filistin halkını insanlıktan çıkararak acılarını normalleştirmeyi amaçladığını bir kez daha göstermiştir. Ancak hiçbir şey dar bir kara koridoruna hapsedilmiş 2 milyondan fazla insanın toplu olarak cezalandırılmasını meşrulaştıramaz. Hiçbir şey Gazzelileri elektrik, yakıt, gıda ve sudan mahrum bırakmayı mazur gösteremez. Ve hiçbir şey dün gece tanık olduğumuz gibi evlerin, camilerin ve hastanelerin acımasızca bombalanmasını haklı gösteremez.
‘YARIN HER ZAMAN DAHA KÖTÜ BİR DURUMUN HABERCİSİ’
Filistinliler her geçen gün yeni ve daha da ağırlaşan acılar yaşıyor. Filistin’in ulusal şairi Mahmud Derviş bir keresinde şöyle demişti: 'Filistinliler, bugünün, gelecek günlerin getireceklerinden daha iyi olduğunu kesin olarak hisseden dünyadaki tek ulustur. Yarın her zaman daha kötü bir durumun habercisidir'. Ne yazık ki haklıydı.
TARİHİ BARIŞ İÇİN BEŞ UNSUR
Ancak bu kez tarihin yönünü değiştirmeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye, mevcut krizden tarihi ve kalıcı bir barış çıkarmanın bizim elimizde olduğuna inanmaktadır. Bunu mümkün kılmak için beş unsura odaklanmamız şarttır.
İlk olarak, koşulsuz bir ateşkes sağlanmalıdır. Sivil can kayıplarını durdurmalıyız.
İkinci olarak, acil insani yardım Gazze'ye ulaşmalıdır. Türkiye halihazırda Al Arish Havaalanı’na 80 tondan fazla insani yardım gönderdi ve daha fazlasını da göndermeye devam edecek. Bu bağlamda Mısırlı kardeşlerimizin çabalarını takdirle karşılıyoruz.
Üçüncü olarak, coğrafi gerilimin tırmanması önlenmelidir. Bu, özellikle Batı'da herkes için bir uyanış çağrısı olmalıdır. Coğrafi gerilimin tırmandığı senaryoda, bölgede olanlar kesinlikle bölgede kalmayacaktır. Felaket risklerinden kaçınmak için tek gereken bilgelik, duyarlılık ve liderliktir; İsrail'in hastaneleri bombalamasını izlemekten başka bir amaca hizmet etmeyen devasa savaş gemilerini bölgemize göndermek değil.
Dördüncü olarak, barışa ulaşmak için yeni yöntemlere ve anlatılara ihtiyaç olduğunun farkına varmalıyız.
‘ÖZGÜVENLE HAREKET ETMELİ, HEGEMONİK ANLATIYA MEYDAN OKUNMALI’
Bugün tüm taraflar iki devletli çözümün Filistin sorunu için tek adil ve kalıcı çözüm olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak bu yeterli değildir. Bunu hayata geçirmek zorundayız. İsrail, her şeyden önce Filistinlilerle barış yapmadan daha geniş bölgesel planların kendisine arzu ettiği güvenliği getirmediğini ve getirmeyeceğini anlamalıdır. Ayrıca, gerçeğin yapısallaştırılmasından başka bir şeye hizmet etmeyen yerleşik retoriği yıkmalıyız. Müslüman ülkeler olarak özgüvenle hareket etmeli ve bize dayatılan bu hegemonik anlatıya meydan okumalıyız.
Son olarak, Türkiye'nin görüşü yeni bir garanti mekanizmasının tasarlanması ve hayata geçirilmesi gerektiği yönündedir. Bölgedeki Müslüman ülkeler Filistin halkının hayatta kalmasını ve refahını sağlamalı ve kalıcı bir barışın garantörleri olarak hareket etmelidir. Böyle bir mekanizma, bu merkezde Filistin ile bir barış, güvenlik ve istikrar alanı yaratma potansiyeline sahiptir. Bu aynı zamanda İstanbul'daki 7. Olağanüstü İslam Zirvesi'nde mutabık kaldığımız ve BM Genel Kurul Kararları ile kabul edildiği üzere Filistinlilere sağlanacak uluslararası korumaya da uygun olacaktır.
Değerli kardeşlerim, 7 Ekim'den bu yana yaşananlar, İslam dünyasının birlik içinde düşünmesi, konuşması ve hareket etmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Bugüne kadar bu tür acil konularda bir araya geldik, kınadık ve erteledik. Bu sefer işin içinde olabilmek için işi orada bırakmamalıyız. İsrail ve diğerleri Filistinlilerle barışı ertelemenin bir bedeli olacağını anlamalıdır. İsrail'in bir vahşet gerçekleştirmesi, bizden sert eleştiriler alması ve başka bir vahşet gerçekleştirerek bunu dünyaya unutturması şeklindeki kısır döngüyü kırmak zorundayız. Onlar bu kalıba alışmış durumdalar.
‘MÜSLÜMAN DÜNYASI CESUR KARARLAR ALMALI’
Müslüman dünyası cesur kararlar almalı ve başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bağımsız ve sürekli olan bir Filistin Devleti hayata geçene kadar bunları aşamalı bir şekilde uygulamalıdır. Bu amaçla, nihai bildiriye aşağıdaki paragrafın eklenmesini öneriyorum: Üye Devletler, işgalci güç İsrail'in insanlığa karşı işlediği suçu durdurmak için tüm uygulanabilir ve etkili diplomatik, yasal ve zorlayıcı tedbirleri uygulamaya çağırılmaktadır. Buna ilaveten, Yürütme Komitesi Genel Sekretere, İsrail'e yönelik bir tedbir ve eylem planı hazırlamakla görevlendirmelidir.”