TOBB: "Ekimde kurulan şirket sayısı yüzde 5,5 arttı" TOBB: "Ekimde kurulan şirket sayısı yüzde 5,5 arttı"

Dünya Türk İş Konseyi 10. Kurultayı'nda konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Maalesef dünyada da pandemi sonrası çok yüksek enflasyonist bir dönem söz konusu ama tabii Türkiye'deki enflasyon çok daha yüksek seviyelerde. Enflasyonun yüksek olduğu yerlerde iş yapmak kolay değil. öngörülebilirlikten, sürdürülebilir büyümeden bahsetmek zorlaşıyor. Türkiye'yi tekrar yüksek, sürdürülebilir, dengeli bir büyüme patikasına sokmak için enflasyonla mücadelede biz kararlıyız. Daha önce başardık, tekrar başaracağız." dedi. Bakan Şimşek enflasyonla ilgili de, "Enflasyonun özellikle 2024'ün ikinci yarısından sonra çok ciddi bir şekilde aşağı yönlü, kalıcı bir trende girmesini bekliyoruz." ifadelerine yer verdi. 

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) çatısı altında faaliyet gösteren Dünya Türk İş Konseyi (DTİK), Cumhurbaşkanlığı himayelerinde Türk ve Türkiye dostu diaspora temsilcilerini İstanbul'da bir araya getirdi. Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleşen Dünya Türk İş Konseyi 10. Kurultayı'na Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'te katıldı. Bakan Şimşek programda katılımcılara konuşma yaptı. 

“ÖNCE BİR MAKRO FİNANSAL İSTİKRARI TESİS ETME DURUMUNDAYIZ”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Küresel arka plan her zaman çok değerlidir. Dünya gerçekten büyük bir büyüme döneminde, önümüzdeki 5 yıl ortalama yüzde 3 civarında bir küresel büyüme öngörülüyor. Bu, kısmen tabii ki yüksek enflasyonla mücadele için parasal sıkılaştırmayı yansıtmakla birlikte aslında daha yapısal bir takım karşı rüzgarları yansıtıyor. Çünkü dünya çok büyük bir borç içinde büyümeyi sınırlıyor. Ciddi bir nüfusta bir yaşlanma söz konusu, yatırımlarda nispeten düşük bir seyir var. Verimlilik düşük seyrediyor. Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde zaten büyümeyi sınırlıyor. Ama en önemli konu dünyada çok ciddi bir jeopolitik çöküntü var. Yani dünya aslında son yıllarda büyük bir çekişme nedeniyle korumacı bir patika yoluna devam edecek gibi görünüyor. Tabii ülkemiz için bu önemli fırsatlar da içeriyor, birtakım tehditler de içeriyor. Ülkemiz açısından baktığımız zaman özellikle pandemi sonrası da bir trende dönüşmüş olan, yakın yerlerden tedarik veya dost ülkelerden, piyasalardan tedarik trendi çok önemli bir trend. Dolayısıyla ben Türkiye'nin o açıdan çok büyük avantaja sahip olduğunu düşünüyorum. Çünkü Avrupa Birliği gibi çok önemli bir bölgeye sadece coğrafi anlamda yakın değiliz. Gümrük birliğiyle ve uzun süredir devam eden adaylık tabii ki ilişkisi nedeniyle, dost ülkelerden tedarik, kategorisine yakın piyasalardan tedarik, özelliğine sahip bir ülke. Benzer bir şekilde aslında Orta Asya'yla, Balkanlar'la Ortadoğu'yla, hatta Afrika'yla yine yakın piyasalardan tedarik ve dost ülkelerden tedarik noktasında ben Türkiye'nin ön plana çıkacağına inanıyorum. Bu trend bizim lehimize tabii, önce bir makro finansal istikrarı tesis etme durumundayız. Bizim programın üç tane temel bileşeni var. Birinci bileşeni dezenflasyon. Yani fiyat istikrarının tekrar sağlanması. Maalesef dünyada da pandemi sonrası çok yüksek enflasyonist bir dönem söz konusu ama tabii Türkiye'deki enflasyon çok daha yüksek seviyelerde. Enflasyonun yüksek olduğu yerlerde iş yapmak kolay değil. Öngörülebilirlikten, sürdürülebilir büyümeden bahsetmek zorlaşıyor. Türkiye'yi tekrar yüksek, sürdürülebilir, dengeli bir büyüme patikasına sokmak için enflasyonla mücadelede biz kararlıyız. Daha önce başardık, tekrar başaracağız” dedi.

"SEÇİCİ KREDİ DÜZENLEMELERİNE GİDİYORUZ"

Bakan Şimşek, “Dezenflasyon programı deyince aklımıza tabii ki parasal sıkılaşma geliyor. Dünyada da öyle aslında sadece Türkiye'de değil, bakın size bir rakam vereyim; son 21 ayda 12 gelişmiş ülke Merkez Bankası toplam 107 kez, 22 gelişmekte olan ülke ise 162 kez faiz artışına gitti. Şu anda küresel enflasyon aşağı yönlü bir trend ama uzun vadeli ortalamaların hala çok üzerinde. Dolayısıyla ülkemizde de bir parasal sıkılaşmaya gidiyoruz. Aynı zamanda seçici kredi sıkılaşmasına da gidiyoruz. Bunun amacı kıt olan imkanlarımızın üretken alanlara kanalize edilmesi. Bizim bu dönemde en büyük önceliğimiz ihracat. İhracat dediğin zaman tabii ki işin içinde üretim var, istihdam var, yatırım var. Dolayısıyla aslında Cumhurbaşkanımızın da hep vurguladığı gibi yatırım, istihdam, üretim ve ihracat perspektifine sahibiz. Ülkemizdeki kıt kaynakların bu alana kanalize olması noktasında kararlıyız. O nedenle seçici kredi düzenlemelerine gidiyoruz. Bunun yanında tabii miktarsal sıkılaştırma da söz konusu. Bu bütünlük içerisine baktığımız zaman önümüzdeki dönemde tabii ki enflasyonun özellikle 2024'ün ikinci yarısından sonra çok ciddi bir şekilde aşağı yönlü, kalıcı bir trende girmesini bekliyoruz. Çünkü para politikası gecikmeli olarak çalışıyor. Kredi politikası benzer şekilde, maliye politikası tabii depremin etkisiyle bir süre daha genişleyici gibi görünebilir. Ama deprem etkilerini bir kenara bıraktığımız zaman aslında biz tekrar Maastricht Kriterleri'ne yönelik çok ciddi yani ona ulaşmaya yönelik çok ciddi tedbirler aldık. Bu tedbirler sayesinde maliye politikasındaki bozulma geçici olacak. Bizim programın ikinci önemli bileşeni maliye politikasında tekrar bir çıpa görevini ifa etmek. Aile politikası üzerinden, maliye politikası, geçmişte bizim en güçlü tarafımızdı. Deprem etkilerini bir kenara bırakırsak tekrar o noktaya bu program döneminde dönmüş olacağız. Yani 2026'da deprem etkisi hariç bütçe açığı yüzde 3'ün ciddi bir şekilde altında olacak” ifadelerine yer verdi.

"TÜRKİYE GELİŞMİŞ ÜLKELER KATEGORİSİNE, KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİR KRİTERİ ÜZERİNDEN GİRMİŞ OLACAK"

Bakan Mehmet Şimşek, “Dolayısıyla biz tekrar ülkemizi gerçekten gelişmiş ülkelerle hızlı bir şekilde arayı kapatan bir patikada büyüyen noktaya getireceğiz. Bu sene tabii ki bizim tahminlerimize göre Türkiye yaklaşık, ilk defa bu sene bir trilyon doların üzerine çıkacağız. Yuvarlamam gerekirse 1.1 trilyon dolarlık yaklaşık cari kurlarla bir ekonomi haline geleceğiz. Bu önemli. Bu program dönemi sonunda yani 2026'da Dünya Bankası'nın tanımıyla, Türkiye gelişmiş ülkeler kategorisine kişi başına milli gelir kriteri üzerinden girmiş olacak. Bu çok önemli bir eşik. İnanıyorum ki biz bunu başaracağız. Bunun ön koşulu fiyat istikrarıdır. Fiyat istikrarı ve büyüme arasında iddia edildiği gibi bir çelişki yok. Yani fiyat istikrarına biz doğru politikalarla büyüyerek erişebiliriz. Sadece büyümeyi yeniden dengelememiz lazım. Büyümenin yeniden dengelenmesi için de elimizdeki kıt imkanları tüketim yerine yani aşırı tüketim yerine bizim üretime aktarmamız gerekiyor. Bakın son 3 ay içerisinde Türkiye'nin risk primi 700 baz puandan 400 baz puanın altına indi. Tabii ki bu seviyeler bizim için hala yeterli değil. Biz ülkemizin CDS'sinin ideal olarak 200 baz puanın altına orta vadede düşeceğini ümit ediyoruz. Ve buna yönelik çalışıyoruz. Bakın reyting kuruluşları uluslararası derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin notuna ilişkin olumlu değerlendirmelerine başladılar. Örneğin reyting kuruluşlarından bir tanesi Fitch Türkiye'nin görünümünü bir dereceye yükseltip negatiften durağana dönüştürdü. Bir başka reyting kuruluşu, bankalarımızın benzer şekilde negatif görünümünü durağana çevirdi. Bunlar zaten ilk adımlar. Biz programı uyguladıkça program sonuç verdikçe inanıyorum ki çok ciddi artışlar da zaman içerisinde gelecek. Bu da, ülkenin risk primini düşürecek. Bu da firmalarımızın daha uygun koşullarda hem içeride hem dışarıda finansman imkanlarına kavuşmasını sağlayacak. Dolayısıyla sabredersek bu programı kararlılıkla uygularsak ki bu konuda en ufak bir tereddüt yok. Biz hem fiyat istikrarını sağlayacağız, hem tekrar ülkemizi yüksek büyüme patikasına koyacağız, hem de yapısal bir diğer sorunlarımızı mesela cari açığımızı daha sürdürülebilir bir noktaya düşürmüş olacağız” diye konuştu.

“AKILLI BİR STRATEJİ İZLEYECEĞİZ”

Bir katılımcının Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle Türkiye'nin ticaret açısından izleyeceği stratejiyi sorması üzerine Bakan Şimşek, “Akıllı bir strateji izleyeceğiz. Bir denge siyaseti tabii burada önemli. Bizim ticaretimizin önemli bir kısmı takdir edersiniz ki Avrupa Birliğiyle. Finansmanın da önemli bir kısmı Avrupa Birliği'nden. Makro açıdan bakarsanız hizmet gelirlerinin de önemli bir kısmı yani turizmden bahsediyorum Avrupa Birliği'nden. Doğrudan yatırımlarında önemli bir kısmı Avrupa Birliği'nden. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile biz, özellikle Gümrük Birliğini güncelleyerek, kapsamını genişleterek, süreci daha da güçlendirmek istiyoruz. Dolayısıyla, orası önemli ama pazar çeşitlendirmesi anlamında zaten son 20 yılda çok önemli ilerlemeler kaydedildi. Özellikle Orta Doğu olsun, Afrika olsun en zayıf olduğumuz yer muhtemelen takdir edersiniz ki Asya. Türkiye için çok önemli fırsatlar söz konusu. Bakın Türkiye'nin altyapısı bence gelişmiş ülkeler düzeyine neredeyse çıkmış durumda. Dünya Bankası'nın lojistik endeksine bakın 38. sıradayız. Dünyadaki 91 gelişmekte olan ülkenin önündeyiz. Yani altyapıdan kastımız tabii ki fiziki altyapıdan tutun enerjiden tutun diğer bütün unsurlara kadar. Onun için, Türkiye aslında piyasa büyüklüğü olarak da önemli bir satın alma gücü paritesiyle bakarsanız Türkiye bu sene muhtemelen 3.6 trilyon dolarlık bir ekonomi” şeklinde konuştu.

Editör: MURAT ÖZER