Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "Küresel güçler, tarihte maşa olarak kullandıkları Ermeni terör çeteleri yerine günümüzde FETÖ, PKK/PYD/YPG, DEAŞ ve benzeri terör örgütleriyle karşımıza çıkmaktadır. İçerde ve dışarda düşmanlarımız fırsat kollamakta, Türkiye'nin zayıflamasını ve tökezlemesini dört gözle beklemektedir" dedi.
Hulusi Akar, Ankara Bilim Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen '1915 Ermeni Olayları Konusunda Politika Metni Üretme Çalıştayı'na katıldı. Bakan Akar, İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa'ya düzenlediği baskına ilişkin, "İsrail'in inancını ifade etmekten, uygulamaktan, ibadet etmekten başka duygu ve düşüncesi olmayan insanlara yaptığı eylemi şiddetle kınıyor ve lanetliyorum" dedi.
'ERMENİLER, BAŞLANGIÇTA DESTEKLEMEDİ'
Bakan Akar, Ermeni meselesinin tüm açıklığıyla ortaya çıkarılması için döneme ilişkin arşivlerin önemli yere sahip olduğunu söyledi. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren Batılı misyonerlerin, radikal Ermeni gruplarını kendileri için araç olarak gördüğünü belirten Akar, "Osmanlı idaresinde 'Millet-i Sadıka' olarak yaşayan Ermenilerin, başlangıçta bu girişimleri desteklemedikleri de bilinmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa ve Rusya gibi büyük güçlerin, Ermenileri kendi menfaatleri doğrultusunda kışkırtmaları Ermeni sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu sorunun resmi olarak uluslararası ilişkilerin ve Doğu sorununun bir parçası haline gelmesi ise Berlin Antlaşması ile olmuştur. Bu durum, büyük devletlerin Osmanlı içişlerine karışması için yeni bir bahane teşkil etmiştir" diye konuştu.
1'inci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni isyanlarının hat safhaya çıktığını ve Ermeni çetelerinin Ruslarla iş birliği yaparak Osmanlı ordusunu arkadan vurduğunu söyleyen Akar, "Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 24 Nisan 1915'te Ermeni komitalarını kapatıp önde gelen yöneticilerini tutuklamış, 27 Mayıs'ta ise 'Geçici Sevk ve İskan Kanunu' çıkartarak Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenilerin ülkenin diğer bölgelerine sevk ve iskanını gerçekleştirmek durumunda kalmıştır" dedi.
Bakan Akar, ABD'nin o dönem Osmanlı topraklarında inceleme yapan heyetinin raporuna değinerek, "Heyet tarafından hazırlanan 28 Ağustos 1919 tarihli raporda; Ermeni mandasının kabul edilmesi önerilse de Türk tezleri açısından en önemli çıkarım, Ermenilerin devlet kurmak için belirlenen bölgelerin hiçbirinde, nüfus çoğunluğunu oluşturmadığıydı. Raporun nasıl kullanılacağı konusunda bir uzlaşma sağlanamayınca rapor, Dörtler Konseyi (ABD, İtalya, İngiltere, Fransa) tarafından dikkate alınmamıştır" şeklinde konuştu.
'HARBORD'UN ÖN RAPORU ERMENİ PROPAGANDASINI ÇÜRÜTMÜŞTÜR'
ABD'li General Harbord'un da bölgedeki incelemeleri sonucu bir rapor hazırladığını kaydeden Akar, "Harbord'un bu ön raporu, süregelen Ermeni propagandasını çürütmüş ve ABD Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Amiral Bristol'ün Orta Doğu'daki ABD siyasetini eleştirmekte haklı olduklarını da ispatlamıştır. Bu nedenle Harbord Askeri Heyeti, nihai raporunu yazmadan önce gönderdiği bu bilgiyle bile ABD karar alma mekanizmaları üzerinde büyük bir etki uyandırmıştır" dedi. Bakan Akar, 58 günlük inceleme sonucunda hazırlanan Harbord Raporu'nun ABD'nin Ermeni meselesine yaklaşımında değişikliğe neden olduğunu söyleyerek, "Ermeni lobisi tarafından yapılan propaganda, ilk defa eleştirel bir açıdan incelenmiştir. Heyetin tespitleri, ABD yönetimi ve kamuoyu üzerinde etkili olmuş ve ilk defa Türkiye ile ilgili gerçeklerle yüzleşilmiştir. Nitekim ABD Senatosu'nda, Ermeni manda yönetiminin reddedilmesini öngören teklifte, Harbord Raporu da etkili olmuştur" diye konuştu.
'SUNİ BİR TARİH OLUŞTURMAK İSTEMİŞLERDİR'
Ermeni meselesinin, tarihi gerçeklerinden koparılarak siyasi bir araç olarak kullanıldığını ifade eden Akar, şunları kaydetti: "Ermeniler, sevk ve iskan uygulamasının sözde soykırım olarak tanınması için yoğun gayret göstermiş, bu kapsamda 24 Nisan'ı bütün dünyada soykırım günü ilan ederek adeta sanal bir bellek ve suni bir tarih oluşturmak istemişlerdir. Ermeni vatandaşların zorunlu göçe tabi tutulmasını sözde soykırım olarak birçok ülkeye resmen kabul ettirmişlerdir. Bu ülkelerin sözde soykırımı kabul etmesi, aynı şekilde ABD'li yöneticilerinin 1915 olaylarına ilişkin soykırım ifadesini kullanması, tarihi gerçekleri inkar etmek ve çarpıtmaktan başka bir anlam taşımamaktadır."
'BU ATEŞKES ANLAŞMASI ÖNEMLİ BİR FIRSAT'
Ermenistan'ın yayılımcı politikasının Azerbaycan toprakları üzerinde de gerçekleştiğini söyleyen Akar, bu kapsamada Ermenistan'ın yaklaşık 30 yıl önce dağlık Karabağ ve civarındaki 12 şehri işgal ettiğini hatırlattı. Akar, Azerbaycan'ın 2020 yılında başlattığı ve 44 gün süren 'Tek Vatan Harekatı' ile işgal altındaki topraklarını kurtardığını belirterek, "Bu zafer neticesinde Ermenistan ile Azerbaycan arasında 9 Kasım 2020'de ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Bu ateşkes anlaşmasını, yeni bir sayfa açılabilmesi için önemli bir fırsat olarak görmekteyiz. Ermenistan'ın, kendisine uzatılan barış ve dostluk elini tutmasını bekliyoruz. Bunun hem kendisi hem de bölgenin refahı, barışı ve istikrarı bakımından önemli olduğu kanaatindeyiz. Biz de Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve kalıcı barışın sağlanmasına yönelik her türlü çabayı destekliyoruz" dedi.
Bakan Akar, Türkiye'nin 100 yıl önce olduğu gibi bugün de farklı araçlarla çok yönlü tehdit ve saldırılara maruz kaldığını belirterek, "Küresel güçler, tarihte maşa olarak kullandıkları Ermeni terör çeteleri yerine günümüzde FETÖ, PKK/PYD/YPG, DEAŞ ve benzeri terör örgütleriyle karşımıza çıkmaktadır. İçerde ve dışarda düşmanlarımız fırsat kollamakta, Türkiye'nin zayıflamasını ve tökezlemesini dört gözle beklemektedir. Bunlara karşı eğitim başta olmak üzere ekonomide, sanayide, özellikle savunma sanayisinde, bilimde, sanatta daima ilerlemek mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla her zamankinden daha çok çalışmalı ve bu hain planları tarihte olduğu gibi bugün de bozmalıyız" diye konuştu. (DHA)